Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
04.04.2019 / 09:46

Bülent BİRİCİK

Yerel seçimler ve medyanın etki gücü

31 Mart yerel seçimleri siyasal iletişimin en önemli aygıtı olan medya açısından kuşkusuz önemli mesajlar içeriyor.

Partiler şimdi oturup siyasi analizlerin yanı sıra “medyadaki görünümün fazlalığı mı?”, yoksa “doğru mesajlarla medyada doğru zamanda yer almak mı?” sorusunun yanıtını aramalı. Diğer yandan, seçimde teveccühünü iktidar adaylarından yana kullanan medya organları da kendi etki güçlerini sorgulamalı.

Çünkü bu seçim bizlere, bir zamanlar hükümet kuran, hükümet deviren medyanın o eski gücünden fazlaca eser kalmadığını gösterdi.

Demek ki, sabah akşam, kör gözüme misali iktidar partisinin temsilcilerini ve adaylarını ekranlara ve sayfalara taşımak, aslında halkın iradesini yönlendirmeye çok da katkı yapmıyormuş.

Çünkü bu seçim bizlere, medyada çok görünenin değil, medyada mecburiyetten de olsa az ama doğru mesajlarla görünen adayların da kazanabileceğini öğretti.

Demek ki, “karşı tarafa da söz hakkı veriyoruz” söylemiyle, benimsemediğiniz kimi muhalefet adaylarını televizyon programlarına davet edip, onları orada küçük düşürmeye çalışmak, açıklarını yakalamak için fırsat kollamak doğru bir üslup değilmiş.

İstanbul’da Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu arasında geçen kıran kırana geçen seçim yarışı medya açısından kuşkusuz başarısız bir sınav oldu.
Medya bu seçimde adaylar arasında adil olmayan bir tutum sergiledi. Her iki adayın kampanya sürecindeki medya görünürlükleri bu adaletsizliği gözler önüne sermeye yetiyor.
İşte size bu adaletsizliği gösteren rakamlar…

Medya Takip Merkezi’nin(MTM) 1 Şubat 2019 ile 1 Nisan 2019 tarihlerini kapsayan araştırmasına göre Binali Yıldırım ulusal çapta yayın yapan gazetelerde 5055 kez haber olurken, rakibi Ekrem İmamoğlu ise sadece 2898 kez haber olabilmiş. İki aday arasında fark neredeyse iki katı…

Ulusal yayın yapan televizyonlarda da durum farklı değil. Binali Yıldırım televizyon kanallarında 8969 kez haber ya da programlara konu olurken, Ekrem İmamoğlu ise 4752 kez haber ya da programlara konu olmuş. Burada da iki aday arasındaki fark birbirinin iki katına yakın.

31 Mart seçimleri ayrıca, geleneksel medyanın güven kaybına uğradığını, buna paralel olarak sosyal medyanın yükselen değer olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bunu, gerek iktidar partisi adaylarının gerekse muhalefet partisi adaylarının sosyal medyayı seçimlerde giderek daha özenli kullanmalarından anlıyoruz.

Neredeyse tüm partiler ve adaylar yaratıcı içerikleriyle sosyal medyada varlık gösteriyor. Bu da sosyal medyanın siyasal iletişimin önemli bir parçası haline geldiğini ortaya koyuyor.
Ana akım medyanın uyguladığı ambargo dolayısıyla kendilerini sosyal medyadan ifade etme yolunu seçen muhalefet partileri ve adaylarının bunu çok da önemsemedikleri gözlemleniyor. Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu’nun 24 Haziran seçimleri öncesinde söylediği “Medya Padişahınsa sosyal medya bizimdir” sözleri partilerin sosyal medyayı ne denli önemsediklerini anlatmaya yetiyor.

31 Mart yerel seçimlerinde hakkını teslim etmemiz gereken bir başka kişi ise Tunceli Belediye Başkanı olarak seçilen Türkiye Komünist Partili Mehmet Fatih Maçoğlu… Ardında yok denecek kadar az medya desteği ile seçim yarışına giren Maçoğlu, kampanya sürecinde ulusal basında sadece 34 kez haber olabilmiş. Ovacık’ta ortaya koyduğu üretime dayalı modelin referansı ile seçime giren Maçoğlu, farklılığını aktif olarak kullandığı sosyal medyada hissettirmeyi başardı. Sosyal medyada sıradışı bir profil olarak karşımıza çıkan Maçoğlu, sempatik duruşuyla, tevazu sahibi kişiliğiyle, başarılı çalışmalarıyla ilçe belediye başkanlığından il belediye başkanlığına terfi etti.

Seçim sürecinde aday ve partilerle çalışan, kendilerini ‘iletişim danışmanı’ ya da ‘siyasal iletişim uzmanı’ olarak adlandıran uzmanlara da birkaç kelam etmek istiyorum. Adaylarınız- partileriniz kazansın ya da kazanmasın, tahsilat için muhtemelen bol sıfırlı faturalarınızı hazırlamışsınızdır. Ne var ki, ezberleri bozan bu seçimle ilgili sizlerin de mutlaka ders çıkarması gerekiyor.

En önemli dersi de özellikle iktidar partisine telkin ettiğiniz “dil” üzerinden çıkarmanız gerekiyor. Sert ve kavgacı bir dilin halkta bir karşılığının olmadığı, pozitif ve kucaklayıcı bir dilin teveccüh nedeni olduğu açıkça görüldü.

Bunun yanı sıra rakibi eleştirmek yerine, projelerle halkın karşısına çıkmanın daha kolay bir şekilde oya tahvil edildiği anlaşıldı.
Medya bombardımanının bir işe yaramadığı, hatta ters teptiği de görüldü.

Yunan İletişim Uzmanı Prof. Dr. Georgios Terzis’in, Yunanistan referandumuna ilişkin bir değerlendirmesi, medyanın ters etki yaratma ihtimalinin bulunduğuna işaret ediyor. Prof. Dr. Georgios Terzis’in, “Pek çok seçimde görüldü ki, nedeyse tümüyle medya bir tarafı desteklediğinde, halk manipüle edildiği duygusuyla diğer tarafa meylediyor” şeklindeki tespitini ülkemizdeki yerel seçimler için uyarlamak sanırım pek de yanlış olmayacak.

Bu bilgiler ışığında şu tespiti yapabiliriz... Güvenini yitiren bir medyanın olduğunu biliyorduk, ama yerel seçimler bize gücünü yitiren bir medyanın varlığını da gösterdi.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar