Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
28.03.2019 / 09:54

Bülent BİRİCİK

Tartışma programlarının düşündürdükleri…

Ekranlardaki tartışma programları son dönemde format değiştirerek tartışmasız programlar haline geldi. Özünde neredeyse tüm katılımcılar aynı şeyi savunuyor, fakat farklı yorumlarla bunu dillendiriyor. Tartışma konuları, çözüm odaklı yaklaşımdan çok kişisel egoların tatminine dayalı yürüyor.

Peki, tartışma programı adı altındaki bu programlarda neden tartışılamıyor?

Bu durumu aslında yeni medya düzenine bağlarsak pek de yanlış olmaz. Zira yeni medya düzeninde ‘tartışmak’, ‘karşıt görüşü savunmak’ anlamına geldiğinden, ekranlara çıkanların sorun yaratmayan, fazla etliye sütlüye karışmayan katılımcılardan seçildiklerini görüyoruz. Kanal yönetimleri ayrıca, ‘ötekilerin’ kendisini ekran önünde ifade etmelerine imkan tanımak istemiyor da olabilir.

Ekranlardaki konuşan kafaları gördükçe insanın “Nerede o eski tartışma programları?” diye eskiye özlem duymaması elde değil.

Mehmet Ali Birand’ın “32. Gün”ü, Uğur Dündar’ın “Hodri Meydan” ve “Arena”sı, Ali Kırca’nın “Açık Oturum” ve “Siyaset Meydanı”, Savaş Ay’ın “A Takımı” ve Hulki Cevizoğlu’nun “Ceviz Kabuğu” karşıt fikirlerin havada uçuştuğu programlardı. Oralara çıkanlar gerçekten tartışıyor ve bu tartışmaların harareti bir hayli yüksek oluyordu. Hatta öyle ki, bağıra çağıra stüdyoyu terk etmek bir dönem neredeyse adetten olmuştu.

Geçmiş yıllarda bu programları izlerken farklı kutuplardan insanların bir hakkaniyet ölçüsünde davet edildiklerini görüp, ülkede bir tartışma kültürünün varlığını hissedebiliyorduk. Harareti ne kadar yüksek olursa olsun bu programları izleyenler, tartışılan konunun çözümüne ilişkin bir konsensüs sağlanacağı ümidine kapılabiliyordu. Hatta program sonunda bir manifesto yayınlanarak ilgililere sunulduğunda, “böyle bir problem kalmayacakmış” hissiyatına bile sahip olunabiliyordu. Gece yarılarına dek o programları soluksuz izleyenler boşuna vakit kaybetmediklerine dair bir kanaate varabiliyorlardı.

Aradan geçen yıllar tartışma programlarının formatında önemli ölçüde değişiklik yaşanmasına neden oldu.
Tartışmak; yerini ihtirasların dışavurumuna, kavga etmek; yerini egoların çarpıştırılmasına, eleştirmek; yerini hemfikir olmaya bıraktı. “Bu görüşünüze katılmıyorum”, “İtiraz ediyorum” şeklindeki cümleler”, yerini “Sizin görüşlerinize bir katkıda bulunmak istiyorum” şeklindeki cümlelere bıraktı.

Tartışma programlarında artık eskisi gibi iktidar politikalarına eleştiri getirilmediği hepimizin malumu… Ekranlarda akredite isimler konuk sandalyelerindeki yerini alırken, neredeyse aynı isimler belli bir döngü halinde kanaldan kanala boy gösteriyor. Ne konuştuğu, neyi savunduğu, neyi eleştirdiği az buçuk bilinen bu konuklar tartışma programlarda arz-ı endam ediyor.

Haliyle çıkılan kanal tanıdık, konuklar bilindik olunca, ortaya tatsız tuzsuz, hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan programlar çıkıyor. Programda suya sabuna dokunulmayınca, kanal yönetimi de böylece güvenli sularda yüzmenin mutluluğunu yaşıyor.
Yukarıdaki anlatılanlar “ehlileştirilmiş” kanallarda yayınlanan tartışma programlarını anlatıyordu. Bir de iktidara yakın kanallardaki programlar var ki, bunları tartışma programı yerine konferans ya da sempozyumun TV uyarlaması denilirse hiç de yanlış olmaz…

Her ne kadar tartışamasalar da; sayelerinde iç politikaya hakim, askeri konuları bilen, uluslararası ilişkilerde tecrübeli, medyayı ve daha bir dünya konuyu yemiş yutmuş çok sayıda uzmana sahip olduğumuzu görme şansına erişiyoruz. Katılımcılar bir bakıyorsunuz iç politika, bir bakıyorsunuz ekonomi, bir bakıyorsunuz uluslararası ilişkiler, bir bakıyorsunuz savunma konularında görüşlerini aktarırken karşımıza çıkıveriyor. İnsanın onları izlerken “Bunu da bilmeyin be kardeşim!” diyerek isyan edesi geliyor…

Her ne kadar format tartışma programı gibi görünse de, yayın katılımcıların süslü cümlelerle görüşlerini ifade etmeleri mantığına dayanıyor. Moderatör topu atıyor, katılımcılar da bolca komplo teorisi, niyet okuma, hatta karşı cenaha hakaret içeren cümlelerle o topu gole çeviriyor. Ancak değişmez bir ilkesi var bu programların… Eleştirmek tabu, eleştirenleri eleştirmek ise “acımasızca”… 

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Bozukluk gören gözde…
Tüm Yazarlar