Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
29.11.2018 / 10:33

Bülent BİRİCİK

SABAH…

Özal’lı yıllardı… Türkiye 12 Eylül’ün izlerini üzerinden atmaya çalışırken, liberal ekonomi hayatın her alanında kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı.

 Basın da Özal’ın dışa açılımından aldığı cesaretle yeni adımlar atmanın, Babıali’nin tekdüzeliğinden kurtulmanın peşindeydi. Aileden gazeteci Dinç Bilgin, işte tam da bu dönemde Yeni Asır’ın İzmir’de elde ettiği başarının referansıyla İstanbul basınına adım atmanın heyecanını yaşıyordu. Türkiye, 1985 yılında Sabah Gazetesi adıyla bir gazete ile tanışıyordu. Sıradışı bir gazeteydi… Habercilik anlayışıyla, tirajıyla ve gazetecilere tanıdığı geniş imkânlarla kısa zamanda basın tarihine damgasını vuracaktı. Sabah’ın sloganı “Türkiye’nin En İyi Gazetesi” idi. Oldu da… Tirajları bir süre sonra 1 milyonun üzerine çıktı ve bunu logosunun yanına koyduğu, üzerinde nazar boncuğu bulunan 1 rakamı ile sembolleştirdi. Bu sembolle Sabah haklı olarak “Biz 1 numarayız” demek istiyordu.

Gazetede kimler yoktu ki? O yıllarda sonraları medyanın köşe başlarını tutacak olan birçok ünlü ismin yolu Sabah’tan geçti. Rahmi Turan, Zafer Mutlu, Ergun Babahan, Ufuk Güldemir, Tayfun Devecioğlu, Fatih Altaylı, Erdal Şafak, Ahmet Vardar, Fehim Yener, Selahattin Duman, İlker Sarıer, Ramazan Öztürk, Olay Tan, Savaş Ay, Ayşe Önal, Kenan Erçetingöz ve isimleri burada saymakla bitmeyecek daha niceleri…

Her şey haber için
Sabah, tarihi süreç içinde ilkleri başlatan bir gazete oldu. Gazetenin Babıali olarak adlandırılan Cağaloğlu bölgesinden çıkarak İkitelli’deki büyük plazaya taşınmasıyla birlikte plaza gazeteciliği dönemi de başlamış oldu. Onu sonraları diğerleri izledi. Habercilikte de çığır açtı Sabah… Efsanevi Haber Müdürü Ahmet Vardar döneminde sokak haberciliği yapılarak yaşanan her türlü toplumsal olay sayfalara taşındı. Gazete o dönemde neredeyse İstanbul’daki tüm kilit noktalara, büyük hastanelere, adliyelere ve bölgelere muhabir yerleştirerek habercilik yarışında rakiplerinin önüne geçmeyi başarabildi. Bunun gören rakip gazeteler de Sabah’la rekabet edebilmek için ciddi efor sarf etmek zorunda kaldılar. Öyle ki gazete muhabirleri bir dönem “kapı zorlaması” gibi vaka-i adiyeden sayılan asayiş olaylarını bile takip edebilecek duruma geldiler. Zira muhabirlerin çoğu telifli olarak çalıştıklarından haber eşittir para idi. Sayfaya haberi giren muhabirlere verilen teşvik primleri onların motivasyonunu önemli ölçüde artırıyordu. Rivayet odur ki, basın piyasasının başarılı muhabirlerini transfer etmek için gazete ciddi ödemeler yapıyordu. Muhabirlerin her biri özel haber üretmek için cansiperane mücadele ederken, yaptıkları başarılı haberler sayesinde Savaş Ay, Olay Tan gibi isimler basın piyasasında yıldızlaşıyordu.

Promosyon çılgınlığı ve Etibank 
Sabah’ın ilklerinden diyebileceğimiz bir başka konu ise 1990’lı yıllarda girdiği promosyon çılgınlığı idi. Ev, araba, buzdolabı, televizyon, ansiklopedi… Ne verilmedi ki… Promosyon çılgınlığı ekonomik olarak Dinç Bilgin’i zarara uğratırken, sektör dışı uğraş olarak bankacılığa el attı ve bu girişim kendisine 10,5 ay hapis hayatına, sermayesinin de kaybına yol açtı. Yaşadığı büyük hüsran sonrasında ise Dinç Bilgin’in ağzından “Hayatımın en talihsizliği Etibank” sözleri dökülecekti. Ne çare ki bir dönemin Sabah Medya Gurubu 33 yılda 6 ayrı patrona satılacak, bir anlamda yaşadığı ‘altın çağ’ son bulacaktı.

Sabah’ın bugünü 
Sabah’ın bugününü anlatabilmek için geçmişine dair bu uzun başlangıcı yapmadan geçilemezdi. Bir dönemin kudretli gazetesi Sabah, günümüzde Ömer Faruk Kalyoncu’nun yönetiminde olduğu Zirve Holding’e ait bulunuyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, Sabah’la ilgili bazı kesimlerce kullanılan “Havuz medyası” ve “Yandaş medya” gibi tanımlamalar konunun siyasi boyutuna yönelik değerlendirmeler barındırdığı için, burada o tanımlar üzerinden yola çıkarak bir analiz yapmaktan ziyade, editoryal değerlendirmelerle bulunacağım.

Kurulduğu 1985 yılından 2000’li yıllara dek keskin siyasi duruş sergilemeyen Sabah Gazetesi, bir anlamda merkez medyanın magazine kayan temsilcisi oldu. Muhafazakar diyemiyorum, çünkü gazete sayfalarını süsleyen çıplak kadın fotoğrafları muhafazakar kesimden büyük tepki alıyordu. Gazete yakın zamana dek bünyesinde sol ve sağ çizgiden yazarları bulundurabilirken, herkesi kucaklayan bir tavır sergiledi. TMSF tarafından el konulmasıyla başlayan süreçte gazetedeki editoryal değişim alabildiğine hızlandı. Bu süreçte hükümetin fikirleriyle uyuşmadıkları gerekçesiyle birçok isimle yollar ayrıldı. Yaşanan süreç gazeteyi, aynı şeyleri yazıp çizen, aynı siyasi figürü olumlayan haber ve yorumlara imza atılan bir yayın organı haline getirdi. Sabah’ın geride bıraktığı yaklaşık 10 yılına bakıldığında haber ve yorumların bir adanmışlık hissiyle kaleme alındığı göze çarpıyor.

Editoryal körlük
Gazetenin manşetinin şayet gündemi sarsacak önemli bir gelişme olmadığı müddetçe, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidarın icraat ve söylemlerinden oluştuğunu söylemek sanırım gazeteye yapılan bir haksızlık olmaz. Gazetenin iktidarı ve onu temsil eden kişilerin sözlerini manşete taşıması bir tercih nedeni olabilir, bu durum anlayışla karşılanabilir. Ne var ki son dönemde iktidara ilişkin haberlerin artık başta ekonomi olmak üzere, magazin ve spor sayfalarında, hatta günlük yayınlanan magazin ekinde bile yer alması, bir anlamda bu adanmışlığı pekiştiriyor. Peki, Sabah muhalefet haberlerine nasıl bakıyor? Sabah’ın sayfalarında son dönemde iktidarın söylemlerine paralel hareket eden MHP dışında muhalefet partisi haberlerinin yer bulamadığı, diğer muhalefet partilerine karşı ise adeta bir editoryal körlük yaşandığı gözlemleniyor. Sayfalarda yer bulabilme şansına sahip olan muhalefet haberleri ise çoğunlukla olumsuz haberlerden oluşuyor. Zam haberleri, pahalılık, işsizlik vs. haberlerine gelince… Bu tür haberlerden kimileri gazetenin hünerli editörleri tarafından doğrudan değil de dolaylı anlatımlarla verildiği gibi, çoğunlukla verilmeyerek bu tür sorunların varlıkları hissettirilmemeye çalışılıyor. İşçi- memur maaş zamları, fiyat indirimleri, hükümetin herkes tarafından kabul gören uygulamaları gibi haberler ise neredeyse davul zurnayla okuyucuya sunuluyor.

Oysa Sabah 80 ve 90’lı yıllarda ülke insanının ortak değerleri üzerinden herkesi kucaklamış, ötekileştirme hatasına düşmemişti. Okurları gazeteyi satın alma teveccühünde bulunarak onu rekor sayılabilecek yüksek tirajlara ulaştırmıştı. Gelinen noktada Sabah Gazetesi’nin günümüzde herkesi kucaklayarak yüksek tiraj elde etme gibi bir kaygısının bulunmadığı tezini öne sürmenin çok da yanlış olmayacağı görülüyor. Herkesi kucaklayarak çok okunma gibi bir kaygısı bulunmayan bir gazete ise bu durumda belli bir kesim tarafından okunmayı tercih ediyor demek olacaktır.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Bozukluk gören gözde…
Tüm Yazarlar