Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
20.06.2019 / 09:41

Bülent BİRİCİK

Küçükkaya, Yıldırım, İmamoğlu…

Geçtiğimiz Pazar gecesi Türkiye, adeta milli maç izlercesine ekrana kilitlendi. Adayları ekranda karşı karşıya gelen Ak Parti ve CHP’liler bu buluşmaya büyük anlam yüklemişlerdi. Ancak ortaya her iki partinin beklentilerini karşılayacak bir program çıkmadı. Yani yenişemediler. Kazanan ise bazı küçük eleştiriler haricinde programı beklentilerin üzerinde bir performansla yöneten İsmail Küçükkaya oldu.

Yukarıdaki tespitler basında ve kamuoyunda karşımıza çıkan hemen hemen herkesin üzerinde hemfikir olduğu tespitler. Dolayısıyla burada siyaseten yapılmış ve neredeyse tüm hafta boyunca üzerinde konuşulmuş bildik tespitleri tekrar etmeye gerek yok. Küçükkaya ve İmamoğlu’nun bir otelde program öncesi buluştuklarına ilişkin yaşanan yoğun tartışmalara ise hiç girmeyeceğim. Seçime birkaç gün kala kaleme alınan bu yazı ile ortak yayını medya bağlamında esas’tan değil de usul’den değerlendirmenin doğru olacağını düşündüm.

Medya açısından bir değerlendirme yaparken tabii ki öncelikle ortak yayının moderatörü İsmail Küçükkaya’dan başlamak gerekiyor...

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi İsmail Küçükkaya her iki partinin de sağladığı konsensüs ile ‘atanarak’ yayını yönetti. Onun bu programı sunmasında her iki aday için de kabul edilebilir kılan noktalar bulunuyordu. Binali Yıldırım cephesinden bakıldığında; Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı dönemde kendisiyle kurduğu iyi ilişkiler İsmail Küçükkaya açısından önemli bir referans teşkil ediyordu. Ekrem İmamoğlu açısından bakıldığında ise; İsmail Küçükkaya’nın görev yaptığı Fox TV’in büyük bir çoğunlukla sosyal demokrat, Atatürkçü ve laik kesim tarafından izlenmesi iyi bir referanstı. Zira Küçükkaya kendi programında bu kesimin hassasiyetlerine uygun bir yayın politikası izliyordu. Sonuçta her iki aday da güvenli sularda yüzmek istiyordu ve bu oldu.

Küçükkaya her iki adaya da hemen hemen sorulması gereken tüm soruları sordu. Programda 31 Mart seçimlerinin yarım saati aşkın bir süre tartışılması her ne kadar Binali Yıldırım tarafından memnuniyetle karşılanmasa da, bu konu ile programa başlangıç yapılması gazetecilik adına doğru bir nokta olarak görülebilir. 23 Haziran seçimini doğuran sebep 31 Mart seçimi olduğuna göre, 31 Mart’ı bugüne dek medya üzerinden dolaylı olarak tartışan adaylar bu vesile ile doğrudan yüzleşme imkânı bulmuştur.

Ekrem İmamoğlu’na Ordu Valisi’ne havalimanında hakaret ettiği iddiaları da soruldu. Bu durum CHP’lilerin hoşuna gitmese de, günlerdir kamuoyunda tartışılan bir konunun sorulmaması gazetecilik açısından doğru bir tavır olmayacaktı. İmamoğlu’nun verdiği yanıt kamuoyunu ne derece aydınlattı bilinmez, ancak Küçükkaya İmamoğlu’na o soruyu sorarak gazeteciliğinin sorgulanmasına fırsat vermemiş oldu.

İsmail Küçükkaya böyle bir programı yönettiği için gururlanmalı, çünkü bugüne dek çok az konuda uzlaşı sağladıkları görülen Türkiye’nin en önemli iki siyasi partisi kendi isminde karar kılmıştı. İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle bunu başarabilmesi nedeniyle kendisini kutlamak gerekiyor. Başka bir açıdan bakıldığında ise Küçükkaya; TV kanallarındaki anlı şanlı yöneticiler, spikerler, yorumcular ve markalaşmış isimlere rağmen bir sabah haberleri sunucusu olarak bunu başardı. Sabah haberlerini sunanların televizyonculuk hiyerarşisinde pek önemli bir yer tutamadığından yola çıkarsak bu durum kendisi için önemli bir marka tescilidir.

Konuya daha farklı bir noktadan bakarsak İsmail Küçükkaya aslında son derece büyük bir risk de almış oldu. Düşünsenize Ekrem İmamoğlu’nun tarafını tuttuğunda karşısında iktidar partisi, Binali Yıldırım’ın tarafını tuttuğunda ise karşısında Fox TV’nin bugünlerde neredeyse varlığını borçlu olduğu muhalif kesim olacaktı. Yaptığı en küçük bir yanlış ile iki kesimden birisini küstürebilir, hem kendisini, hem de kanalını bitirebilirdi. Neyse ki korkulan olmadı.

Program, 17 yıldır rafa kaldırılan bir geleneğin yeniden başlangıcı adına da önemliydi. Türkiye’nin demokratik olgunlaşması adına büyük kazanımlar sağlayacağı hiç kuşkusuz olan benzer karşılaşmaların bundan sonraki seçimlerde de gerçekleşmesi en büyük temennimiz. Siyaseten olağanüstü gergin bir dönemin içinden geçerken, iki aday büyük bir olgunlukla karşı karşıya gelerek kavga etmeden, kafa göz yarmadan da bir araya gelinebileceğini bizlere gösterdi.

Ve maalesef bu program bir kez daha ortaya koydu ki, Türkiye’de objektifliği kuşku götürmeyen bir TV kanalı ile herhangi bir partiye yakınlığı olmayan tarafsız bir gazeteci yokmuş. Bu nedenle Ak Parti ve CHP yöneticileri günler öncesinden bir mutabakat imzalayarak sunucuyu, kuralları, formatı belirlediler. Pekâlâ bu program yıllar öncesinde olduğu gibi bir TV kanalının stüdyosunda o kanalın bir sunucusu tarafından da gerçekleştirilebilirdi. Bu da medyanın utancı olmuş oldu.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar