Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
13.12.2018 / 10:11

Bülent BİRİCİK

Işıklı ekranın ardından hissetmek

Bir arkadaşım hasta yatağındaki babası ile birlikte hastanede çekilmiş bir kare fotoğrafını Instagram’da paylaşmış. Konum bölümünden hangi hastane olduğu görülüyordu. Mesaj içeriğinde ise o arkadaşımın “Canım babam… Rabbim yanımızda olsun inşallah” diye başlayan sözleri yer alıyordu.
Fotoğrafı 69 kişi beğenmiş. O tek kareden anlaşıldığına göre belli ki arkadaşımın babası ağır hasta idi ve onun paylaştığı fotoğrafı beğenenler olmuştu. Elim telefonun tuşlarına gitti, eylemsiz kaldım. Beğenmek ya da yorum yapmak ne kadar ruha dokunabilirdi ki?

Arkadaşımın babası hasta olacak, ben de o fotoğrafı beğeneceğim, bunun adı da sosyal medya üzerinden duygu paylaşımı olacak!  Yorum bölümüne geçmiş olsun dileklerini içeren mesajlarını yazan 29 kişiden birisi olmak istemedim. Aradım, çok da sevindi. Duygularına dokunmak, üzüntüsünü paylaşmak iyi geldi ona. Herhangi bir arkadaşı olmadığımın farkındalığını hissettirmek bana da iyi geldi.
 
Birisine üzüntü veren şeyi beğenmek, like’lamak, oracığa bir kalp kondurmak… Soğuk, duygusuz, mekanik bir dokunma ile bir insanın hislerine ne kadar dokunabilirsiniz ki? Teknolojiyi günlük yaşamımızda öyle bir içselleştirmişiz ki; insana değil tuşlara, yüreklere değil cama dokunuyoruz. Öyle yaşamlar sürüyoruz ki, hayatımızı ışıklı ekranın ardına hapsetmişiz.
 
Öyle bir kuşak yetişiyor ki kalbiyle değil, parmaklarıyla hissediyor. Her şeyi ama her şeyi o ekranın ardından çözebileceğini sanıyor. Belki alışveriş yapıyor, bilgi sahibi oluyor, pek çok işini o ekrandan halledebiliyor ama birisi hasta olduğunda o fotoğrafı beğenip üzülen adam emojisi bırakarak iki satır yazmakla o kişinin üzüntüsünü paylaştığını sanıyor. Bir dostunun yakını öldüğünde mesajla başsağlığı dilediğinde görevini yaptığına inanıyor. Oysa ışıklı ekranın ardında his yok, insana dokunma yok, birlikte olup gözyaşlarını silmek yok, teselli, dayanışma, paylaşma yok.
 
Hangi mesaj annesini kaybeden bir arkadaşın gözyaşlarını dindirebilir? Bütün üzülen adam emojilerini bir araya getirseniz kardeşi onulmaz hastalığa yakalanan bir dostu teselli edebilir mi? Hangi mesaj ya da emoji düğününe gitmediğiniz bir yakınınızın sevincini paylaşmaya yeter?
 
İkinci nesil insanlık mı doğuyor?
Bir bilişim uzmanının dijitalleşmenin boyutlarına ilişkin yazdıkları uzun süre düşünmeme yol açtı. Yazıda “İkinci nesil insanlığın doğuşunu, insanın kusurlarından arındırılarak yeniden yaratılışını görmeye hazırlanmalıyız. Evet, insan türü update ediliyor. En esaslı ikinci müdahale başlamış olabilir” satırları yer alıyordu. Bu görüşler haklılık payı taşıyor olabilirdi ama üzüldüm. Binyıllara dayanan insanlık medeniyeti adına dertlendim.

İnsanı insan yapan duygularımıza veda mı edecektik? Değişen yaşamımıza ilişkin bazı ipuçları aslında bir anlamda bunu doğruluyor. Anneler çocuklarını artık kendi söyledikleri ninni ile değil Youtube’daki ninni videoları ile uyutuyor. Anne sesinin doğallığı kutsiyeti, huzur veren tınısı yok artık bebeklerin kulağında. Yaramazlık yapan çocuklarla oyun oynayan ebeveynler yerine, onu tabletle susturan yeni nesil aileler var. Çocuğuna kızan annenin terlik atması, yerini tablet-telefon cezasına bırakmış çoktan. 
 
Sokakta da yeni nesil insanları buluyoruz karşımızda. Otomobiliyle kaza yapan insana yardım eden değil, onu görüntüleyerek sosyal medyada paylaşan ve beğeni toplamaya çalışan yeni nesil insanlar. Gittiği konserde dinlediği şarkılarla efkârlanan değil, onu görüntüleyerek paylaşmaya çalışan insanlar.
 
Ya sevmek… Unutuyoruz belki de… Sevdiğimize bir çiçeği bile kendimiz sunmuyor, o duyguyu kendi yerimize online çiçekçinin teslimatçısının yansıtmasını bekliyoruz.
Doğaya çıkıyoruz, fotoğraf çekip paylaşım yapmaktan çiçeklerin kokusunu, çiçeğe konan arının muhteşem güzelliğini göremiyoruz.
 
Geçmişi yüzlerce yıla dayanan bir tarihi eseri gezerken yaptığımız özçekimlerde, o yapının kimler tarafından ve nasıl yapıldığını yeterince özümseyemiyoruz.
Tüm bunların ışığında şöyle bir yargıya yarmak sanırım pek de yanlış olmayacak. Tüm yaşanmışlıklarımızla adeta gerçek belleklere dokunmuyor, sanal belleklere hizmet ediyoruz. Yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz, sevdiğimiz şeyleri ışıklı ekranın gerçeküstü efendilerine sunuyoruz. Bilmeliyiz ki, ışıklı ekranlar hislere tercüman olmuyor. Zira heyecan, aşk, sevinç, üzüntü, hoşlanmak, nefret etmek gibi duygular hala insanlara ait.
 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar