Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
21.03.2019 / 10:03

Bülent BİRİCİK

Gazetecilik bu mu?

Hiç bu kadar yara almamıştı, gazetecilik, hiç bu kadar değer kaybetmemişti gazeteciler…

Neredeyse ilk yapılmaya başlandığı günden bu yana verdiği sınavın en zor evrelerini yaşıyor gazetecilik.

Daha önce de zor dönemler yaşayan Türk medyası, tarihin akışı içerisinde yaşanan birçok olayda maalesef iyi bir sınav veremedi. Gezi olayları, Ergenekon, Balyoz, Kumpas davaları, 17-25 Aralık süreci ve birbiri ardına yapılan seçimler yakın tarihimizden birkaçı…

Ülkemizin yaşadığı bu önemli süreçlerde gerçeklikler üzerinde medya bir türlü uzlaşma sağlayamadı. Deyim yerindeyse ‘kimileri uyusun diye, kimileri de uyansın diye’ salladı.

‘Haber’ adı altında neler yapılmadı ki?
Habere ulaşmak isteyenler; algı yönetiminin bir parçası olan bilgi kırıntıları içerisinde aslında kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu aradı durdu.

Gerçeği arayanlar; dezenformasyon ve manipülasyon dolu içerikler içerisinde kaybolarak, asıl bilgiye ulaşamadı.
Haberler arasındaki subliminal mesajlarla da bazı odaklar tarafından yönlendirilmeye tabi tutuldu.

Haber değeri olan bilgiler haberleştirilmeyip, niyet okumalar ve değersiz bilgi kırıntıları sırf birilerinin işine yarıyor diye ‘haber’ olarak sunuldu.

Ve tüm bunlar medya eliyle yapılırken, meslek etiği ayaklar altına alındı. Sonuçta mesleğe olan güven tarihin en dip noktasını gördü: Yüzde 40…

Kamuoyunun bilgiye olan ihtiyacı üzerinden çıkar elde etmek istemenin bir sonucu bu…
Bilgiyi çarpıtmak, insanların yanlış bilgilenmesini sağlamak, yanlış bilgilendirme sonucu kendilerinden olmayanların zarar görmesini sağlamak hiç bu kadar yaygınlaşmamıştı.

O halde birilerinin istediği bir durumdu bu… Gazetecilere saygı duymayan, toplumun kendi istedikleri doğrultuda bilgilenmesini isteyen… Nasıl olsa inanırdı insanlar…

Belki öyle de oldu, ama sonuçta gazetecilik kaybetti. Kaybedenin gazetecilik olduğunu görmek için gazetelerin tirajlarına, TV’lerin izlenirlik oranlarına göz atmak yetiyor.

Medyada artık ‘eksiltilmiş gerçeklik’ dönemi yaşanıyor. Adeta ne kadar az gerçek sunarsa o kadar işini iyi yaptığını hisseden bir zihniyet hâkim… Ötekilerin yok sayıldığı, güçlünün sözünün geçtiği bir medya…

Birilerine göre haber olan şey, başkalarına göre düşmanlaştırmanın vesikası… Birilerine göre gerçek, başkalarına göre yalanın ta kendisi… Birilerine göre çerçeveletip duvara asılacak denli kıymetli olan şey, başkalarına göre yakılacak kadar kıymetsiz olan…

Aynı doğrulara inanan, aynı duyguları paylaşan insanların azaldığı bir toplum var artık karşımızda… Gerçeklik algılarıyla oynanmış, ayrışmış…

Ve bu tarihsel süreçte güçlülere karşı güçsüz, güçsüzlere karşı acımasız bir medya var artık…
Öyle ya, toplumu dizayn etmek isterken kendi kendisini bitiren bir yapı toplum için nasıl bir fayda üretebilir ki bu saatten sonra?

Bilgi çağından geçerken, bilgiyi yalın hali yerine gerçek anlamından uzaklaştırılmış haliyle bir topluma sunmak o topluma yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bilinmeli ki çarpıtılmış bir gerçeklik birilerini sevindiriyorsa, mutlaka başkalarını üzüyordur.

Eğer karşıda üzülen, yaralanan, güvenmeyen, değersizleştirilen insanlar varsa, bilinmeli ki bu da medyanın eseridir.
Şimdi sormak gerekiyor…

Mesleğin erdemine sahip olmayan kimi gazeteciler; görev, aidiyet veya adanmışlık gibi her ne gerekçeyle olursa olsun icra ettikleri bu mesleği acaba yarın başkaları için de aynı hislerle icra edebilirler mi?

Eğer öyleyse, bunun adı gazetecilik midir?

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar