03.08.2022 / 11:30

Halef R.  VAYIS

Evrensel değerlere karşı suç işlendiğinde…

Bir toplumda kimin model olacağını kontrol eden, toplumun davranışını da kontrol eder…

 

Gelişim Psikoloğu Lawrence Kohlberg, insanların ahlaki gelişiminin aşamalardan geçtiğini söylüyor.

Ona göre birinci aşamada insanlar cezadan kaçmak ya da ödül almak için belli davranışları gerçekleştirir. Kurallar kesindir, sorgulanamaz.

Ya uyar ödüllendirilirsin ya da uymaz cezalandırılırsın. Bu düşük seviye davranış biçimi daha çok yetişkinler tarafından çocuklara uygulansa da, gelişimleri bu düzeyde kalmış erişkinler de az değildir.

Ahlaki gelişimin bir diğer aşamasında, karşılık alma talebi ve kişinin ihtiyaçları ön plandadır. Rüşvet karşılığında insanların hakkını yemek, kendi durumu zarar görmesin diye bir suçu görmezden gelmek gibi…

Sonraki aşamalar ise sırasıyla; toplumda iyi vatandaş olarak bilinmek için belli davranışları yerine getirmek ve otoriteye saygı duyarak kanunlara ve toplumsal kurallara uymak...

Kohlberg’e göre ahlaki gelişimin son noktası, insanın evrensel etik değerleri benimsemesidir.

Evrensel etik değerler; yalan söylememek, aldatmamak, dürüst olmak, çocuk ve yaşlı hakları, hümanizm, hayvanları korumak, doğayı ve çevreyi korumak gibi, tartışmasız tüm dinlerden ve coğrafyalardan insanların benimseyeceği üst değerlerdir.

Üst aşamalara ulaşmış insanlar, evrensel değerlere karşı suç işlendiğinde tepki verirler.

Diğerleri ise korkudan, çıkarlarına uymadığı ya da otoriteye karşı gelemediklerinden ses veremezler.

Ünlü Sosyal-Bilişsel Psikolog Albert Bandura ise “bir toplumda kimin model olacağını kontrol eden, toplumun davranışını kontrol ediyor demektir” der.

Özetle…

Evrensel etik prensipleri olan, yani ahlaki gelişimleri üst düzey insanlar topluma model olarak tanıtılırsa, toplumsal değişim de bu yönde gelişir.

Ya da aksi yönde…

 

Dezenformasyona karşı koymak kolay değil!

Freedom House’un yıllık olarak hazırladığı “Dünyada Özgürlük” raporuna göre, geçtiğimiz on yılda küresel demokrasinin yaşadığı başarısızlıkların bir kısmı, seçmenlerin maruz kaldığı dezenformasyondan kaynaklı…

Siyaseten tercih edilmiş, buna bağlı olarak da yetersiz gazeteciliğin hüküm sürdüğü medyanın neden olduğu dezenformasyona karşı koymak, bireyler için şüphesiz kolay olmuyor.

Gelişen teknoloji ile daha yaygınlaşan dezenformasyon tehdidi, bazı ülkelerde basın özgürlüğü ilkeleriyle çelişen yasaların yürürlüğe konmasına sebep olabiliyor aynı zamanda.

Anlaşılan o ki toplumlar, medya manipülasyonu ve dezenformasyon ile mücadele etmenin zorluklarıyla süren bir dönemden geçiyor.

Aslında bu zamana kadar küresel medya sahnesi, karmaşık yasal ve politik taktikler aracılığıyla stratejik satın almalara çok kez tanık oldu.

Freedom House’un raporunda, Moldova örneğinden yola çıkılmış. Rapora göre, Moldova medyası siyasi çıkarlar uğruna el değiştirmiş mecralarla doluymuş. Bu mecraların finansman bakımından varlığı ise reklam gelirlerine değil, güçlü siyasi ilişkileri bulunan sahiplik temeline dayandırılıyormuş.

Moldova medya piyasasındaki bu yoğunlaşma, büyük patronlara politik konumlarını güçlendirecek ve koruyacak araçları da böylece vermiş oluyormuş.

Çelişkili yeni kurallar da bu vesileyle hayat buluyor demek ki…

 

twitter.com/halefrvayis

 

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Gerçekliği görme yeteneğini yitiriyor muyuz? - 03.04.2024
>> Milyonlarca sinek yanılıyor olamaz… - 27.03.2024
>> Çalıştıkça fakirleşmek (working poor)… - 20.03.2024
>> 2050 yılına gelindiğinde… - 13.03.2024
>> Teknoloji insan ırkının sonunu getirir mi? - 06.03.2024
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Gerçekliği görme yeteneğini yitiriyor muyuz?
Tüm Yazarlar