Saat: 14:54

24 Temmuz 1908'de gazete ve matbaalardan sansür memurlarının kovulmasıyla 32 yıllık sansür uygulamasına son veren gazeteciler, 24 Temmuz'u Cumhuriyet döneminde bayram olarak kutlamaya başladı.
Sansürün resmi olarak kaldırılışının üzerinden bugün 112 yıl geçmesine rağmen 24 Temmuz'u bayram olarak kutlayamıyoruz. Medya üzerindeki baskıların artması, cezaevlerinde bulunan 76 meslektaşımızın özgürlüklerinden mahrum bırakılması, meslektaşlarımızın her gün adliyelerde yargılanması, medya sektöründeki Sendika düşmanlığı 24 Temmuz’u bizler için bir mücadele günü hâline getirmiştir.
Özerkliğini yitirmiş RTÜK ve Basın İlân Kurumu aracılığı ile gazete ve televizyonlara otosansür dayatılmış, açılan davalar ile gazeteciler haber yapamayan birer çalışan durumuna sokulmuştur.
Son günlerde gündeme gelen sosyal medya düzenlemesi de en hafif deyimle farklı sesleri boğma planıdır. Kamuoyuna “Türkiye’de muhatap bulundurma zorunluluğu getiriyoruz” diye servis edilse de hazırlanan kanun teklifinde talep edilen içeriklerin kaldırılmaması durumunda 10 milyon ile 100 milyon TL arasında ceza öngörülmektedir.
Ülkemizde medyanın yüzde 85’ini kontrolü altına alan iktidar bu düzenleme ile alternatif alanlarda habercilik faaliyeti sürdürmeye çalışan gazetecilere de sansür uygulamaya çalışmaktadır.
Sansürün kaldırılışının yıldönümü vesilesiyle hatırlatmakta yarar gördüğümüz bir diğer konu da gazetecilerin özlük haklarını düzenleyen kanunda yapılmak istenen değişiklik. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından önceki gün “gazetecilerin özlük hakları” adı altında gerçekleştirilen toplantıda 1961 yılında çıkarılan Basın İş Kanunu tartışmaya açılmıştır. Hâlâ basın özgürlüğünün en büyük güvencesi olan bu kanunu Türkiye’nin en köklü meslek örgütlerinin davet edilmediği bir ‘toplantıda’ tartışmaya açmak, gazetecilerin sorunlarını çözme niyeti olmadığının ispatıdır.
İletişim Başkanlığına çağrımız şudur: Basın İş Kanunu’nun bugünün koşullarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiği açıktır ancak bu düzenlemeyi medya çalışanlarının köklü ve kitlesel örgütlerini yok sayarak yapmaya kalkarsanız, sorunları büyütmüş olursunuz. İletişim Başkanlığı olarak ilk önce Anayasa Mahkemesi kararı ile yıpranma hakkı ellerinden alınan gazeteciler için bir kanun çıkarılması sürecine destek vermeniz, hâlâ basın kartları verilmeyen yüzlerce gazetecinin kartlarının verilmesini sağlamanız bir iyi niyet adımı olarak görülecektir.
Bahsettiğimiz bu sorunları çözmek, 24 Temmuz’u bayram olarak kutlayabilmek, gazeteciliği düştüğü yerden kaldırmak için çalışmaya devam edeceğiz. Bu yolda daha kararlı yürümek için tüm meslektaşlarımızı Sendika’da buluşmaya çağırıyoruz. Gazeteciler haklarına, toplum haberine sahip çıkacak, medya üzerindeki baskılar son bulunca kazanan tüm Türkiye olacaktır.