10.01.2024 / 11:58

Halef R.  VAYIS

İnsanın iletişim yeteneği olmasaydı…

Bilgiler biriktirilip üst üste konmasa, panzehirin yine aynı yılanın zehrinden elde edildiğini, hangi tesadüflerle öğrenebilirdik ki?

 

Hiç düşündünüz mü, insanın iletişim yeteneği olmasaydı, insanlık tarihi nasıl bir gelişme gösterirdi?

Her şeyden önce tarih olmazdı.

Nedense insanlar, ilkçağlardan beri kendi dönemlerini gelecek nesillere aktarmayı görev bilmişler. Bulgularından, deneyimlerinden, sonraki kuşakların yararlanmasını istemişler. Bilgilerini çocuklarına miras bırakabilmek için her türlü yolu kullanmışlar. Nihayetinde yazıyı bulmuşlar.

Mektuplaşma, kitap, edebiyat, gazete, hep yazının sonucudur.

İletişim yeteneği olmasa insanlar, özel sahneler oluşturup söz ve hareketlerle tiyatro yapmaz; bu yolla kendilerini ifade etmeye, dertlerini anlatmaya veya bundan eğlence çıkarmaya kalkışmazlar, kalkışamazlardı.

Tiyatro türemese, bugün ne radyo olurdu ne sinema ne de televizyon.

İletişim güdüsü olmasaydı insanların, sabah uyandıklarında ilk işleri televizyon veya radyoyu açmak, bir haber bültenine ulaşmaya çabalamak veya gazete okumaktan keyif duymak olmazdı.

Güdüleri gereği, yeni güne, yaşama, dünyada gelişen olaylara bağlanarak insan olduklarını hissetmeselerdi, ne telefon girerdi yaşamlarına ne de internet.

Şurası gerçek ki, gelişmemizin ve yaşantımızı kesintisiz sürdürebilmenin yolu iletişimden geçiyor.

Bilgiler biriktirilip üst üste konmasa, panzehirin yine aynı yılanın zehrinden elde edildiğini, hangi tesadüflerle öğrenebilirdik ki?

İletişim deyip geçmeyin…

Aristoteles, hayvanlarla ilgili gözlemlerini aktarırken; deri renginin değişmesinin hayvanların hislerinin ifadesi olduğunu savunur.

Bu gözlem doğruysa, hayvanlar bize ne kadar da benzerlik gösteriyorlar, değil mi?

Utanılacak bir şey söylediğimizde kızarırız. Korku hallerimizde benzimiz atar, sapsarı kesiliriz. Ciddi bir iş görüşmesinde avuç içlerimiz terler. Heyecanlandığımızda adrenalinimiz artar, ağzımız kurur. Korkulu bir bekleyiş içerisinde bulunan insan, tuvalet ihtiyacı hisseder.

Hele bir topluluk karşında konuşmak mecburiyetinde kalalım. Psikolojimiz olduğu kadar, fizyolojik yapımız da, biyolojik yapımız da kendini kaybeder.

 “Var olmanın dayanılmaz hafifliği”, iletişim kaygısının pozitif bir sonucu değil midir zaten?

Yaşamsal bir eylem…

1952 yılında, İzlanda’nın 250 mil doğusunda bir deniz kazası yaşanır. Flying Enterprise adlı Amerikan bandıralı bir şilep, fırtınaya tutulur, bir kayalığa çarparak delinir ve yan yatar.

Birkaç yolcu ve tayfaların tahliye edilmesine rağmen, gemi kaptanı Kurt Carlsen gemiden ayrılmaz. Yaralı gemi her an batabilecek bir durumdayken, kaza yerine ulaşan bir muhripten gemiye çelik bir halat atılır.

Kaptan Carlsen, halatı gemiye bağlar ve bu yolla, önce en çok ihtiyaç duyduğu maddeleri yollar: Sandviç, kahve ve gazete.

Bu üç madde, Kaptan için iki şeyi ifade etmektedir. Kendine gelmesi için sandviç ve kahveyi, kendini dünyanın bir parçası hissetmesi için ise gazeteyi seçmiştir.

                                                                 *****

Doğası gereği iletişim yeteneği olmasaydı insanın, müzik de olmazdı; müziğin olmadığı yerde ise dans.

Bunun sonucu olarak ritim duygusu gelişmezdi.

Ritmi olmasa, hayatın ne anlamı olurdu ki?

 

twitter.com/halefrvayis 

 

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Bir büyük ideal, nasıl tarihe gömüldü? - 02.10.2024
>> Enformasyon denetimi ile dünya aynılaşıyor… - 25.09.2024
>> Her yer öfke mayınlarıyla dolu… - 11.09.2024
>> Üçlü filtre testi… - 06.09.2024
>> Sosyal medya bağımlılığı iletişim çağını tehdit ediyor… - 28.08.2024
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Bir büyük ideal, nasıl tarihe gömüldü?
Tüm Yazarlar