
Antisosyaller sosyal medyayı mesken tuttu...
Genellikle hır, gür, kavga, dalaşla ifade ederler kendilerini. Başkalarının söylediği özlü sözlerle konuşmaya, ‘kamyon arkası’ türü yazılarla hakaretler yağdırmaya bayılırlar…
Antisosyali, asosyalle karıştırmayalım lütfen. İkincisi zararsız, kendi halindedir.
Oysa Anti’ler tam tersidir. Tüm yaşamları, başkalarına zarar vermek üzerine kuruludur.
Kendilerince, bilmedikleri yoktur, her bir şeyi yapmaya yetkindirler. Ayrıca sürekli haklı ve de üstündürler.
Hem savunma hem saldırı mekanizmaları aynı yöntemle çalışır. Çıkarına ters düşerseniz, size tehditler yağdırır.
Ortada bir şey yokken, sizi öyle suçlar, öyle zan altında bırakır ki, sanırsınız yüz kızartıcı suç işlemişsiniz veya katil olmuşsunuz da, haberiniz yok. Böylece baskı kurarak kontrolü elinde tuttuğunu düşünür. Yerseniz...
Etrafınıza bakın. Antisosyallerin, başka ortak özellikleri olduğunu da göreceksiniz…
Trafikte, okulda, aile içinde, sosyal ortamlarda, iş hayatında...
Genellikle hır, gür, kavga, dalaşla ifade ederler kendilerini. Söyleyecek sözleri fazlaca yoktur. Bu nedenle, başkalarının söylediği özlü sözlerle konuşurlar. ‘Kamyon arkası’ türü yazılarla hakaretler yağdırmaya, atıp tutmaya bayılırlar. Bu işe yaramaz ise de, kaba kuvvete başvurmaya…
Çıkar umduklarına sevimli görünmeyi ve yalakalık yapmayı iyi becerirler. Fayda elde edemezse veya menfaat nasırlarına basılırsa, derhal asıllarına dönerler.
Üstüne de ahlak sahibi kesilir, öyle olduklarını sanırlar. Sanmakla kalmaz, iddia dahi ederler. Kendi küçük dünyalarında en ahlaklı onlardır, diğer herkes ise ahlaksızdır...
Tecrübelisi, sürekli atık üretme halindedir. Çıkardığı atığın pis kokusuna aldırmayacak kadar duyarsız, kendi pis kokusuna aşık olacak kadar da narsisttir.
Başarısını, başkasının zararı üzerine kurar. En bildiği, diğerinin sırtına basarak yukarı çıkmaktır. Her yolu, her yöntemi dener; bu konulara kafası fena halde çalışır.
Şimdi bunlar, facebook'larda, twitter’larda, sosyal medyanın çeşitli mecralarında da cirit atıyorlar.
Aynaya bakmak önemli…
“Bir ülkede, devletin buyruğu üzerine tüm aynalar kırılır. Amaç, insanların kendini beğenmişliğine son vermektir. Bu önlem, başlangıçta herkesçe onaylansa da, bir süre sonra durum değişmeye başlar.
İnsanların kendi yüzlerine bakma gereksinimi nedeniyle, ayna parçaları karaborsaya düşer; herkesin para karşılığı kendini seyredebileceği aynaların bulunduğu randevu evleri türer.
Bütün bu gelişmeler sonucunda, bir halk ayaklanmasıyla, ülkede aynalara konan yasak kalkar ve her şey eski konumuna döner.”
Elias Canetti tarafından kaleme alınan “Kendini Beğenmişliğin Komedisi” adlı oyun, işte bu tema üzerine kurulmuş. 1934 yılında.
Aynaya bakmak önemli; bakıp kendimizle yüzleşmeliyiz ara sıra…
‘Kendini beğenmişliği’mizi görürsek de eğer, kırmalıyız aynamızı.
Kırabilmeliyiz…