10.02.2016 / 09:28

Halef R.  VAYIS

Basın toplumun aynası mıdır?

60’lı yıllarla birlikte, okunan gazeteden bakılan gazeteye geçiş, gazeteciliğin kabul gören yerleşik kurallarının, yerini yeni kurallara bırakmasına neden oldu. Haber araştırmasının yerini haber üretiminin alması, yeni kuralların ilklerinden biriydi…

 

Son yirmi yıldır ahlaksı ve insansı değerlerin ters-düz olduğu, yeniden ölçülendirilip biçimlendirildiği bir süreç yaşıyoruz.

”Böylesi daha iyi veya daha kötü oldu” gibi subjektif görüş belirtmeyeceğim.

Ancak toplumun aynası olarak nitelendirilen basının, bu sürece dahil olduğu, süreci yönlendirdiği, hatta yönettiği kesin…

Kısaca hatırlarsak, Türkiye’de 60’lı yıllarda hızlanan kentleşme süreci topluma yeni bir hareketlilik kazandırmış; sonucunda Türk basın sektörünü yeniden yapılanmaya itmişti.

 

Kentleşme sürecinde yeni bir okur kitlesi oluştu…

O yıllarda kırsal kesimden büyük şehirlere gerçekleştirilen göçler, basının o dönem kalbi olan babıalinin o zamana kadarki iletişim dilini ve üslubunu da değiştirecekti. Çünkü gazetelerin yeni okurunu, yani yeni müşterisini artık bu kitle oluşturacaktı.

Bu durumun farkına ilk varanlardan olan Haldun Simavi, 1968 yılında Günaydın gazetesini yayın hayatına sokacak ve böylece –daha sonra boyalı basın olarak da adlandırılacak- çok resimli az yazılı gazeteler dönemini de başlatacaktı.

Okuma kültürü olmayan bir topluluğa gazete satabilmenin yolu, biraz da görselliği öne çıkarabilmekten geçiyordu.

Okunan gazeteden bakılan gazeteye geçiş, gazetelerin satışlarını yukarıya doğru çekip tiraj patlamaları yaşatırken; gazeteciliğin o güne kadar kabul gören yerleşik kuralları da yavaş yavaş tarih olmaya başlıyor ve yerini yeni kurallara bırakıyordu.

Haber araştırmasının yerini haber üretiminin alması, yeni kuralların ilklerinden biriydi. Yabancı dergi veya yayınlardaki ilginç ya da -o günlerin ölçüsünde- erotik resimler alınıyor, altına okuru cezbedecek üslupta metinler yazılıyordu.

Evet, bakılan gazete olmak gazete satışlarını patlatmıştı. Ancak bir gazeteyi sadece çıplak kadın resimleriyle ve -kaza ve cinayet haberlerinin yer aldığı- üçüncü sayfalarla donatmak nereye kadardı.

İşte burada yeni bir kural devreye alındı…

Haberlerin, dolayısıyla gazetelerin daha çok dikkat çekmesi için eylemsi kavramlar yerini, sıfatlara ve zamirlere bırakmaya başladı.

“Bakan istifa etti” yerine “Bakan yolcu” gibi başlıklar, Türk basın hayatına girdi.

Oysa bu tür kavramlar okurda hem kışkırtıcı, hem de yönlendirici etkiler yapıyordu. Yorumsuz haber verme biçimi, yorumla karışık bilgi verme şekline dönmüştü ve işin en sevimsiz kısmı buydu.

Yalan-yanlış, doğruluğu kontrol edilmeksizin yazılan haberlerin ise uzun süreli hükmü yoktu. Çünkü insan hafızasının unutkanlık gibi bir eksikliği vardı ve gazetelerin etki ömrü de birkaç günü geçmiyordu.

 

90’lı yıllara gelindiğinde, gazeteleri yeni bir tehlike bekliyordu: Teknoloji… (!)

Tüm dünyada gelişen teknoloji, doksanlı yıllara gelindiğinde ülkemizin kapısına da dayanmıştı. O yıllarda sıkça dillendirilmeye başlanan bu sihirli sözcük, Türk insanını heyecanlandırıyordu.

Ancak Türk basın dünyası için bir sorun vardı; sektör henüz buna hazır değildi.

Dışarıdan gelen ve dövize endeksli pahalı teknoloji, maliyetleri bir anda yukarılara tırmandırdı. Tiraj hastalığı yeniden nüksetmişti.

Yeni tehlikenin ortaya çıkmasıyla gazete işletmeciliğin basit kuralları çalışmaya başladı ve durumu kurtarmanın üç yolu bulundu: Yeni kaynak, tasarruf ve tiraj arttırma.

Yeni kaynak arayışı, gazetelerin el değiştirmesini de beraberinde getirirken, gazetelerin kimlikleri de farklılaşmaya başladı.

Tasarrufun adı ise personel azaltma veya daha niteliksiz insan çalıştırmak olunca, pek çok gazeteci meslek değiştirmek zorunda kaldı. Günümüzde gazetelerin ağırlıklı olarak ajanslardan beslenmesinin temel nedenlerinden biri, tasarruf maksatlı personel azaltılmasıdır. Bu nedenle, gazeteler aynı haberlerle doludur.

Gazete işletmecileri, tirajı yükseltmenin yolunu ise promosyonda buldu. Gazete ile birlikte çeşitli ürünler dağıtılmaya başlandı. Gazete kuponu toplayarak televizyon, araba, çay, şeker, tava, tencere, pirinç, bulgur, şampuan gibi ürünleri de bedavaya almak, toplumun yeni eğlencesi oldu.

Ancak çağa ayak uydurmanın bu olmayacağı, 2000’li yılların başlamasıyla ortaya çıktı. İnternet gazeteciliği ilk başlarda pek ciddiye alınmadıysa da, ilerleyen yıllar bu yeni mecranın yabana atılmaması gerektiğini söylüyordu.

2000’li yılların ikinci yarısında ise, adına sosyal medya denen yeni bir tür buyurdu sahneye. İşte bu sosyal medya ve internet yayıncılığı, geleneksel gazeteciliğin baş belalılığına soyunmuş durumda.

Devamını izliyoruz…

 

https://twitter.com/HalefRVayis

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Gerçekliği görme yeteneğini yitiriyor muyuz? - 03.04.2024
>> Milyonlarca sinek yanılıyor olamaz… - 27.03.2024
>> Çalıştıkça fakirleşmek (working poor)… - 20.03.2024
>> 2050 yılına gelindiğinde… - 13.03.2024
>> Teknoloji insan ırkının sonunu getirir mi? - 06.03.2024
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Gerçekliği görme yeteneğini yitiriyor muyuz?
Tüm Yazarlar