Bülent BİRİCİK

bulent.biricik@hotmail.com
31.10.2018 / 14:45

Bülent BİRİCİK

Masa başı gazeteciliği

Son günlerde gazetelerin dijitalleşme çabalarına ayak uyduramadığı, kan kaybettiği, böyle giderse bazılarının kapısına kilit vuracağı, acil tedbir almaları gerektiği gibi birçok tespit yapılıyor.

 

Tüm bu tespitlere katılmamak elde değil. Gazeteler her geçen gün okur kaybetmekte, dolayısıyla gelirlerini de kaybetmekteler. Ancak kaybedilen asıl şeyin “itibar” olduğu gerçeğinden ise hızla uzaklaşmaktalar. İtibar bunalımının tetikleyenleri arasında ise bir anlamda okuyucuyu aptal yerine koyan ‘Masa başı gazeteciliği’ bulunuyor. Maalesef son dönemde gazeteler, editörler maharetiyle hazırlanıyor.

Gazetelerimiz ne yazıktır ki son yirmi yıllık süreçte bünyelerindeki habercileri tasfiye etme hatasına düştüler. Tasarruf adı altında yapılan tenkisatlarla haber üretimi yapan muhabirler ya işsiz kaldı, ya da medyanın diğer kollarında çalışmak zorunda kaldılar. Dün haber için birbiri ile kıyasıya yarışan gazeteciler, bugün kendilerini ya bir PR şirketinde, hastanede, üniversitede, belediyede, hastanede, ya da bir firmanın kurumsal ayağında buldular.

Gelinen noktada bazı gazeteler 15-20 kişi ile çıkan masa başı gazetelere dönüştüler. Hatta öyle ki, kimi ulusal gazetelerin tüm kadrosu künyesinde bulunan kişilerden ibaret olmaya başladı. Böylece basın tarihimize ‘muhabirsiz gazeteler’ tanımı girmiş oldu.

Muhabirsiz gazeteler yayıncı kuruluşları ajans haberlerine bağımlı hale getirirken, muhabiri bulunan gazeteler ise haber takibinde rutinin dışına çıkamıyor.

Habercilikte tek seslilik dönemi

Muhabirsiz gazetelerin çekirdek kadrolarla çıkması günümüzde beraberinde büyük bir sorunu, yani ajans haberlerine bağımlılığı getirdi. Gazetelerin büyük bir bölümü AA, İHA ve DHA gibi ajanslarından gelen haberler ile PR ajanslarından gelen bültenlerle çıkıyor. Durum böyle olunca haberlerde tek sesliliğin hâkim olduğunu görüyoruz. Çünkü aynı haber ajansları ve aynı PR ajansları bir haberi veya bülteni yine aynı gazetelere servis ediyor.

Yazılı basındaki tek sesliliğin, gazete patronlarının iktidara yakın duruşlarından kaynaklı olduğu gerçeğini de bir tarafa bırakmamak gerekiyor. Son dönemde siyasal iktidarı temsil eden kişi ya da kişilerle ilgili haberlerin noktasına, virgülüne kadar aynı cümlelerle çıktığını sık sık gözlemliyoruz. Aynı gün aynı manşetle çıkan onlarca gazete sosyal medyada önü alınmaz eleştirilere tabi tutulsa da, bu durumu gazetecilik ve gazeteciler açısından ‘trajikomik’ olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bültene dönüşmüş gazeteler maalesef günümüzde medyanın en önemli sorunları arasında bulunuyor.

Haber merkezleri ve istihbarat servislerinin muhabir kadrolarının daraltılması nedeniyle günümüzde özel haber kaygısının da ikinci plana atıldığını görmekteyiz. Geçmişte birbirlerine özel haber atlatabilmek için kıyasıya rekabet eden muhabirler günümüzde rutin haber takibinden öteye gidemiyorlar. Muhabirler artık ses getiren özel haberler için eskiden olduğu gibi bırakın yönetimden prim veya ödül almayı, neredeyse maaşlarını alabildiklerine şükreder hale geldiler.

Gazetelerdeki özel haber eksikliğini aslında biraz da gazetelerin çalışma tarzlarına ve iletişim araçlarının gelişmesine de bağlamak gerekir. Nasıl mı? Aslında çoğu gazeteci özel haber üretebiliyor, ancak bir nevi mahalle baskısı olarak adlandırabileceğimiz kaygılarla, takip edilen haberler diğer gazetecilerle paylaşılmak durumunda kalıyor. Özellikle polis, adliye ve magazin muhabirlerinin kurdukları Whats App gruplarında, haber veya fotoğraflar havuzdaki diğer gazetecilerle paylaşıyorlar.

Bu durum gazetecilik açısından etik bir sorun olarak görülse de, gazete yönetimleri sanırım havuz haberciliğini, kısıtlı kadrolarla çalışıyor olmaktan dolayı görmezden geliyorlar. Zira bir gazetenin takip edemediği, geç kaldığı ya da atladığı bir haberi başka bir gazetenin muhabiri takip ediyor, o gazeteci de bir başka haberle bunun karşılığını veriyor. Bir başka değişle haber takası… Tercihini haber havuzunun dışında kalmaktan yana yapan gazeteci ise yalnızlaşıyor, dışlanıyor.

Gazete yönetimleri ve gazeteciler aslında yazılı basında ters giden pek çok şey olduğunun uzun zamandır farkında. Tirajların dibe vurması kendilerini tedirgin etmiyor değil. Bir zamanların anlı şanlı yüksek tirajlı gazeteleri bile artık 300 bin tiraj almakta zorlanıyorlar. Bakın ‘satmak’ tanımını kullanmıyorum, çünkü günümüzde tiraj raporlarının bir gazetenin ‘satış’ değil ‘basım’ sayısını ifade ettiğini sağır sultan bile biliyor. Bu nedenle tirajların dramatik şekilde düşmesinin tek sebebini gazetelerin dijital dönüşümde geç kalmalarına bağlamanın ne derece saflık olduğunun takdirini siz okurlara bırakıyorum.

Ülkemizde iki asra dayanan geçmişe sahip yazılı basın, gazete patronları ve gazetecilerin hataları yüzünden her geçen gün kan kaybediyor. İki asırda elde edilen mesleki itibar ve habercilik pratikleri bir bir yok edilerek gazeteciler haber sahasının dışına itiliyor. Haberciler haber sahasının dışına itildikçe yerlerini;troller, sosyal medyanın kimliği meçhul hesapları, youtuberlar, haberciliği kendinden menkul haber siteleri ve vatandaş gazeteciler dolduruyor. Geç kalınırsa habercilik artık sadece gazetecilerin değil herkesin yaptığı bir meslek haline gelecek.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Fox Haber ve Portakal'ın yeni hayatı... - 05.10.2020
>> Fatih Portakal ve Fox üzerine - 04.09.2020
>> Siyasal iletişim ve dijital dil - 17.07.2020
>> Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor? - 28.05.2020
>> Medyada virüs etkisi - 24.04.2020
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar