Ayşenur Arslan neden bıraktı, neden başladı?

Medyaloji.net » televizyon » Ayşenur Arslan neden bıraktı, neden başladı?
Ayşenur Arslan neden bıraktı, neden başladı?

Halk TV'de yaptığı programı bırakan Ayşenur Arslan, BirGün'deki ilk yazısında yazmaya başlamasının nedenini anlattı.

 Halk TV’de yaptığı Medya Mahallesi programını, Hüsnü Mahalli tutuklandıktan sonra bırakan Ayşenur Arslan BirGün gazetesindeki ilk yazısını yazdı. Arslan yazısında tekrar yazmaya başlamasının nedenini de açıkladı.

“YAZMAYI DÜŞÜNMÜYORDUM”

Arslan, bugün yayımlanan “‘Terliksi Hayvan’ kadar olabilmek!” başlıklı yazısında bir internet sitesinde hakkında çıkan haberi şöyle anlattı:

“Yeniden yazıyorum ya! Adı hiç lazım değil, bir internet sitesinde 'sözünü ancak iki hafta tutabildi' diye yazmışlar. 'Sözünden döndü' der gibi.. 'Görüyor musunuz, onun sözüne güven olmaz' der gibi.. Kötü bir şeye veda etmişim de, dayanamayıp yeniden başlamışım gibi.. Ne onlara ne de herhangi bir başkasına açıklamak zorunda değilim. Ancak bu yazıyı okuyanlarla paylaşmak isterim:

Ben 16 Aralık 2016 günü Medya Mahallesi programını ve televizyonu (ileride yazıp anlatacağım kimi nedenlerle) bıraktım. Evet, BirGün’de tekrar yazmayı, hatta yazmayı düşünmüyordum. Ancak gazetecilik “bırakılabilir” bir şey olmadığı için, tümüyle dünyaya kapanmaya niyetim yoktu elbette. Başka bir mecra bulurum, Twitter gazeteciliği yaparım, kitap yazarım diye düşünüyordum. Sosyal ve siyasal projelerde yer almayı planlıyordum.”

“FELAKETTEN ÇIKIŞ İÇİN BİR REÇETE VERMİYOR”

Yazısında “Peki, neden BirGün’e döndüm? Kusura bakmasın, Barış İnce yüzünden!” ifadelerini kullanan Arslan “2 Ocak Pazartesi günü ‘Kendimizi asla kandırmayalım’ başlığıyla bir yazı yazdı. Benim, yıllardır Halk TV’de kah mırıldanarak kah açıktan söylediğimi kayda geçirdi. O yazıyı paylaşmadan, üstüne bir dirhem bir şey koymadan, ‘köprüyü geçtikten sonra sizi bekleyen işte bu!’ demeden duramadım. Duramayacaktım. Eğer yazıyı okumadıysanız, Barış’ın umut verdiğini, benim de o umutla kaleme / klavyeye sarıldığımı düşünebilirsiniz. Hayır! Barış diyor ki.. Ben diyorum ki.. Bizler diyoruz ki.. ‘Gece uzun sürdüğüne göre sabahın artık yakınlaşması beklenir. Ama toplumsal olaylarda iradi müdahale yoksa, beklenen güneş hiç doğmayabilir. Bilimsel akıl ile baktığımızda bir felakete sürüklendiğimizi görüyoruz. Aynı sosyal bilim, bize bu felaketten çıkış için bir reçete vermiyor.’” diye yazdı.

“ŞİMDİ GÖRELİM NE YAPACAĞINIZI”

“Nedir ‘iradi müdahale’?” müdahale diye soran Arslan yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Toplumun uyanması.. Siyasal hareketlerin hem bu uyanışa öncülük, hem de ilerleme yolunda kılavuzluk etmesi.. Emek örgütlerinin mücadeleye katılması.. Medyanın (en azından bir bölümünün) gerçekleri anlatma görevinde direnmesi.. Ve SİZLER, sizlerin BİR ŞEYLER yapması.. Örneğin, gerçekleri anlatan gazetelerin ayakta kalmasına katkıda bulunması ve herhangi bir sivil / siyasal harekette yer alması… Sondan başlayalım: Ortada, geceyi sabaha taşıyabilecek bir hareket adına, en küçük / mütevazı katkı bile görünmüyor. Cumhuriyet, on meslektaşımızın Silivri’ye atılması sırasında biraz tiraj artırdı. Şimdilerde rakam hep aşağı doğru. BirGün de, hiç para almayan yazarlarıyla, inanılmaz bir özveriyle çalışan profesyonel kadrosuyla “GERÇEĞİ.. YALNIZCA GERÇEĞİ” anlatıyor. Sizde TIK yok! Almıyorsunuz, okumuyorsunuz. Evde / işyerinde otururken Halk TV’yi açmak kolaydı. Çaba istemiyordu.

Barış haklı. Kendimizi kandırmayalım. Eğer ‘iradi bir müdahale’ yoksa, bugünkü toplumsal veriler bize sabahın çok ama çok uzak olduğunu söylüyor.

Hadi şimdi görelim sizi. 'Özledik, ekrana dönün' diye telefon açıp mesaj yağdıran sevgili dostlar.. Şimdi görelim ne yapacağınızı! Size gerçekleri anlatmaya çalışan gazeteleri alacak mısınız? Destekleyecek misiniz? Bir panelde konuşmacı olduğumuzda (Ankara’da başıma geldiği üzere!!) sayınız 73’ü aşacak mı?”

“VARLIĞINI KORUMAK ADINA HER ŞEYİ YAPAN…”

“Ya siyasal muhalefet? Örneğin CHP? Bir yazıya sığmaz elbette. Sonra yazıp paylaşırız. Zaten gören görüyor” diye yazan Ayşenur Arslan yazısına şöyle devam etti:

“Medyaya gelince: Yazıp konuşmayalı pek çok örnek birikti. Ama şimdilik küçük, küçücük bir örnekle yetineceğim. Reina saldırısından iki gün sonraydı.

Hürriyet.com.tr’de ilgili haberi okuyorum. 'HABER' diyor ki; ‘Saldırganın açtığı ilk ateşte iki güvenlik görevlisi şehadete ulaştı.’

Altını çizmeye çalıştım. Bu, bir haberdi. Köşe yazısı, yorum, yani subjektif görüşün dile getirildiği bir paylaşım değildi! Oysa, baştan sona sübjektif bir yaklaşımla, siyasal islamın söylemini yansıtıyordu. Medyanın teslim olmuşluğuna çok ilginç bir örnekti.

Örnekler de, kıyamet alametleri de çoğaltılabilir. Ne yazık ki, bunların karşısında –en azından bana umut verecek güçte- bir hareket yok.

O halde niye yazıyorum?!

Vaktiyle Mehmet Ali Birand’a, Sabih Kanadoğlu’nun şu unutulmaz 367 çıkışı sırasında söylediğim gibi:

'Tek hücreli organizmaların bile kendini savunma, hayatta kalma içgüdüsü vardır. Koskoca bir toplum kendisini korumak için hiçbir şey yapmayacak mı?'

İşte bunun için yazıyorum. Varlığını korumak adına her şeyi yapan TERLİKSİ HAYVAN kadar olabilmek için.

Bu kadarcık bir çaba için.

Yoksa.. Barış haklı. Kendimizi kandırmayalım. Eğer 'iradi bir müdahale' yoksa, bugünkü toplumsal veriler bize sabahın çok ama çok uzak olduğunu söylüyor.

NOT: Perşembe günleri sevgili Hüsnü Mahalli’nin görüş günü. Gerçi, biliyorsunuz, hastanede ama görüş koşulları Silivri ile aynı. Neyse ki, en azından sağlığı kontrol altında. Eşi ve kızlarının söylediğine göre, morali de gayet yerinde. Tahmin edebileceğiniz üzere, bugünlerde iktidar mensuplarının “kendisiyle aynı görüşe” gelmesinin keyfini (!) yaşıyor. Haftaya, Hüsnü’yü tutuklamalarına neden olan o “görüşlere” geliriz belki. Bir haftada gündem yine tepetaklak olmazsa!”

YORUMLAR