31.07.2015 / 11:32

Esra EREN

Yeni baştan sevmeli

Dünya’da sevgi olduğu müddetçe yaşam devam edecek… Hangi dönemde yaşarsak yaşayalım, hepimiz insanız ve kalbimiz var. Gerçi şu aralar yaşadığımız olaylar kalbimizin varlığından şüpheye düşürse de, sevginin gücünün tüm sorunları çözeceğine inanıyorum…

Bu hafta yazımda ünlü ressam Vincent Van Gogh'un hayatından bahsetmek istedim.

Tarihe iz bırakan ölümsüz eserleri, spekülasyonları ile Van Gogh‘dan çok etkilendim. Hani bazen o kadar fazla hayran olup önemsersiniz ki, onun da insan olup duyguları olduğunu düşünemeyebilirsiniz. Van Gogh okurken şaşırmamın bir nedeni de buydu sanırım.

Dahi insanların hikâyeleri, yaşanmışlıkları hayat düşünceleri bizler için önemli. Her şeyden önce onlar insanlık adına güzel işler yapıp bu güne kadar gelmeyi başarmışlar.
Benim en merak ettiğim bu kadar muhteşem eserleri yapan Van Gogh‘un yaşanmışlıklarıydı ve sizler için araştırdım.

Van Gogh’un hayatına dair en önemli deliller, çok sevdiği kardeşine yazdığı mektuplardı. Mektuplarını okurken çok duygulandım hatta onunla birlikte hayal edip duygularını hissetmeye çalıştım.

Kee’ye olan aşkı o kadar büyüktü ki, ondan hiç vazgeçmedi. Fiziksel olarak beraber olmadığı birisine bu denli aşık olabilip bu aşktan çok büyük bir enerji alarak hayata sıkı sıkı tutunup muhteşem eserler ortaya çıkarmayı, ancak Van Gogh gibi bir deha başarabilirdi.

Mektuplardan bir ikisini aşağıda sizlerle paylaştım ama beni en çok etkileyen, büyük aşkı Kee’nin eski sevgilisini neden görüp onunla başa çıkma çabalarıydı. Bence Van Gogh’un çabaları boşuna değildi, çünkü zeki bir adamdı ve Kee’nin de ona ilgisini keşfetmişti.

Duygular tek taraflı olamaz, az veya çok mutlaka karşılıklı bir titreşim vardır. Bence sorun sadece Kee’nin cesur olamamasıydı. Muhtemel birilerini üzmekten korkmuştu. İnsanların alışmışlıkları vardır, hayatlarına yer etmişlerdir, aslında bu rutinleri değiştirdiklerinde belki de onlar için çok daha iyi olabilecek fırsatları bertaraf ediyorlardır. Rutin bir aşk bir noktada tıkanır. Bu şuna benzer, güzel bir yeri bulursun sürekli oradan denize girersin ama senin keşfini bekleyen başka muhteşem koylar da vardır oralarda kaybolmak varken, neden hep aynı koyu tercih edip dururuz. Faklılık güzeldir enerji verir, bir de başkalarına da fırsat vermek gerekmez mi?

Bir başkasını sevdi ya kopamıyor. O geçmişten birisi ve yeni bir aşk düşüncesi ürkütüyor belki onu. Ama bir söz var, belki bilirsin: “İnsan sevmeli, sonra sevgisinden kopmalı ve yeni baştan sevmeli” sende yeni baştan sev, sevdiğim, sevdiceğim, sevgilim!

Hep geçmişi düşündüğü, kendini büsbütün geçmişe verdiği besbelli… Ben de ne yapayım, duygularına saygım var, derin yası bana dokunuyor. Sarsıyor beni…
Ama onun belalı yanıda kaçmıyor gözümden…

Yüreğim yumuşayabilir, ama kendim çelik gibi sağlam olmalıyım. Onda yeni bir şey uyandırmaya çalışmalıyım, eski sevgisi ortadan silinmese de, onun kadar yaşamayı hak eden duygu yaratmalıyım.

Kardeşi THEO’ya yazdığı mektuplar

Sevgili Theo,
Sana açmak istediğim bir sıkıntım var, ama belki biliyorsundur, anlatacağım belki yeni değildir senin için. Söyleyeceğim şu: Bu yaz Kee‘yi sevmeye başladım, ama o bana geçmişiyle geleceğini birbirinden ayıramadığını ve benim duygularıma hiçbir zaman cevap veremeyeceğini söyledi.
İki şık karşısında, birini seçmek zorunda kaldım…

Onun “hayır, hiçbir zaman” sözüne boyun eğeyim mi, yoksa umut beslemekten vazgeçmeyeyim mi? Son şıkkı seçtim.
Onun yanında bir yıl geçirmek onun için de benim için de iyi oldu ama aileler bu konuda oldukça dik kafalı.
Ama ben ona yaklaşmak için elimden geleni yapacağım. Beni sevinceye kadar onu sevmeye kararlıyım.
Sen de zaman zaman aşık oluyor musun THEO? Olmanı isterim. Çünkü küçük dertlerinde bir diğeri vardır. İnsan kimi zaman üzgündür, öyle anlar olur ki cehennemde sanırsın kendini, ama başka, çok daha iyi şeyler de var işin içinde. Üç aşaması var bu işin...

Birincisi: Sevmemek ve sevilmemek
İkincisi: Sevmek ve sevilmemek (benim durumum)
Üçüncüsü: Sevmek ve sevilmek.

Bana sorarsan ikinci aşama birinciden daha iyi, ama üçüncüsü! En harikası o! İşte böyle, old boy, sen de âşık ol ve aşkını anlat bana, benim durumumu da hoş gör ve anla.
Rappard buraya geldi; epey ilerleme gösteren sulu boyalar getirdi. Mauve da yakında gelir umarım, gelmezse ben giderim ona.
AŞIK OLUR DA “Hayır, hiçbir zaman“ sözü ile karşılaşırsan sakın vazgeçme! Ama sen öyle şanslı adamsın ki, senin başına gelmez hiçbir zaman…

7 Eylül 1881
Old boy, bu mektup yalnız sanadır. Onu yalnız kendine sakla olur mu?
Önce sana soracağım: “Hayır hiçbir zaman” tekerlemelerin soğutmayacağı kadar derin ve ateşli bir aşkın var olabilmesine birazcık olsun şaşar mısın? Ben sanıyorum ki şaşmak şöyle dursun, bunu tabi karşılar, akıllıca bir iş dersin buna…
Aşk gerçekten de olumlu bir şeydir, güçlü bir şey, öylesine var olan bir şey ki, seven insan nasıl canına kıyamazsa, bu duygusunu da atamaz içinden. Ama diyeceksin ki canına kıyan insanlar da var. Ben de derim ki: Bu çeşit eğilimleri olan adam değilim sanıyorum.

Hayatı gerçekten sever oldum ve âşık olduğuma çok seviniyorum. Hayat ile aşk birdir benim gözümde: Ama diyeceksin, “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” cevabı ile karşılaşıyorsun. Ben de sana derim ki: old boy, şimdilik bu “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” sözünü kalbimin üstünde sıktığım bir buz parçası sayıyorum.

Bakalım kim üstün gelecek bu buz parçasının soğukluğu mu, yoksa benim canlı sıcaklığım mı?Bu nazik meselede söz söylemek istemiyorum şimdilik. Başkalarının da “deli olmalı” gibi laflardan başka söyleyecek şeyleri yoksa, hiç konuşmamalarını dilerim. Hoş, Groenland’dan gelme şu kadar metre yüksekliğinde, kalınlığında ve derinliğinde bir buz dağı ile karşılaşıp da bu koca yığını eriteceğim diye yüreğime bassaydım, duruma kötü denirdi elbet.

Ama madem ki şimdilik geminin pruva bodoslaması bu çapta buz yığınına çarpmadı, madem ki boyuna “hiçbir zaman hayır hiçbir zaman” dediği halde, boyu eni ve genişliği birkaç metre olmaktan çok uzaktır ve iyi ölçmüşsem pekala kucaklanabilecek durumdadır, davranışımın neden çılgınca olduğunu daha anlamış değilim.
Demek ki ben kendi hesabıma hiçbir zaman hayır hiçbir zaman adlı buz parçasını bağrıma basmaktan başka çare bulamıyordu ve onu bu yoldan eritip yok etmeye çalışıyorsam kim ne diyebilir bu çabama?

Bilemem, hangi fizik kitabında buzun erimez olduğunu okudular?
Bu kadar çok insanın işi ciddiye aldıklarını görünce üzülesim geliyor, ama kendimi üzüntüye kaptırıp yüreğimin gücünü de yitirmek istemiyorum.
Tam tersine
Canı isteyen üzülsün, ben bıktım üzüntüden. Çayırkuşu bahar günü ne kadar neşeliyse, o kadar neşeli olmak istiyorum “Gene sevmek” şarkısından başka şarkı söylemek gelmiyor içimden.

Sen bu “hiçbir zaman, hayır, hiçbir zaman” sözü üzerinde durur muydun, THEO?
Hayır, senden tam tersini umarım. Ama öyle adamlar var ki, onlar bilmeden ve herhalde iyi niyetle bağrıma bastığım buz parçasını söküp atmaya uğraşıyor ve ne yaptıklarının farkına varmadan, yanan aşkımın üzerine soğuk su atıyorlar. Ama eminim ki kovalar dolusu su bile soğutamaz benim aşkımı, şimdilik öyle old boy.

Ya bazı insanların şu imalarına ne dersin: Hazırlanmam lazımmış, yakında benden daha iyi, daha zengin bir adamla nişanlanacağını duyacakmışım, çok güzelleştiğinden bir çok kısmeti çıkacakmış,üstelik bana karşı fazla duygu beslemiyormuş, ben de bu arada benim için daha hayırlı olacak bir fırsatı kaçırmasam yazık olurmuş...
“Yalnız o, başkası olamaz” demesini bilmeyen adam, aşkın ne olduğunu bilir mi?

Bana bütün bunları söylediklerinde yüreğim, gönlüm, zekam, bütün benliğimle “yalnızca o başkası olamaz”diye duydum içimden.
İşte bu yüzden atıldım bu işe, başında hantal ve beceriksizdim, ama sonra kararlı olarak: KEE sizi kendimi sevdiğim kadar seviyorum dedim. İşte o zaman da bana “hiçbir zaman, hayır hiçbir zaman” karşılığını verdi.

“Hayır hiçbir zaman, hayır hiçbir zaman” ne denir buna?
Ben: “gene sevmelisin” dedim. Bakalım sonunda kim üstün gelecek. Allah bilir, beri şunu biliyorum ki, ”that I had beter stick to my faith”

Bu yaz hiçbir zaman hayır hiçbir zaman sözünü duyunca…

Allah'ım ne feciydi, sonsuzluğa dek cehennem cezasına çarptırıldığımı sandım başlangıçta ve o anda sanki gerçekten yere fırlatılmış gibi oldum.
Ruhuma çöken o anlatılmaz sıkıntı arasında birden bire karanlıkta doğan ışık gibi bir fikir parladı: Vazgeçebilen vazgeçsin, ama inanabilirsen inanmaya bak. o zaman vazgeçilmiş bir insan olarak değil, inanan bir insan olarak doğruldum ve yalnız o, başkası olamaz” düşüncesinde karar kıldım.

Ama diyeceksin ki: Kee’yi kandırabilirsen neyle yaşayacaksınız? Yahut elde edemeyeceksin onu”-ama hayır, sen böyle bir şey söylemezsin. Seven yaşar, yaşayan çalışır, çalışan ekmeğini çıkarır.

Bunun için rahat ve güvendeyim işte: Bu durum çalışmamı etkiliyor, çalışmam da gitgide sarıyor beni, başaracağımı anlıyorum da ondan. Olağanüstü bir şey yaratacağımdan değil, tersine olağan bir şey yaratacağımı sezinliyorum, yani bir varlığı olan, faydalı olabilecek sağlam tutarlı bir eser. Var gücümüzle gerçeğe ermenin en kestirme yolu gerçek bir sevgidir bence… Gerçeğin içinde yaşayan yanlış bir yol da olabilir mi? Sanmam.

Ama neye benzetsem aşık olma durumunun yarattığı o kendine özgü duyguyu ve bilinci?
İnsan hayatta gerçekten aşık oldu mu yeni bir kıta keşfetmiş gibi oluyor.

İşte bunun içindir ki senin de aşık olmanı diliyorum, bunun için bir aşk bulmak gerek; Bu aşkı bulmaya gelince, derim ki başka işlerde olduğu gibi aşkta da arayan bulur ve bulduğumuz gün kendimizi becerikli değil, mutlu saymalıyız.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Kader mi? - 23.06.2015
>> Prenses Odette - 12.06.2015
>> Bir çıkar yol bulsak? - 06.05.2015
>> Sarışın, seksi Brigitte Bardot… - 15.04.2015
>> Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar… - 09.03.2015
Medyaloji Yazarları
Halef R.  VAYIS Neslihan KABAOĞLU Meltem AŞCİ Hüseyin MOVİT
Medyada gündem belirleme…
Tüm Yazarlar